Antikçağ’da Hellenler, başka birçok alanda olduğu gibi “siyaset bilimi” alanında da ilk esasları koymuşlardır. Bunu hâlâ kullanmakta olduğumuz “monarşi” (monarkhia), “aristokrasi” (aristokratia) ve “demokrasi” (demokratia) kavramları bize kolayca anlatabilir.
Hattâ “politika” sözcüğü de Hellence’den gelmektedir. Hellenler dünyada ilk olarak “devletin yaşamı”yla meşgul olmuş; mümkün ve muhtemel devlet şekillerini ilk olarak ilmî bir görüş altına almış insanlardır. Eski Romalılar da siyasal kuramlarını, özellikle Polybios üzerinden, Hellenler’den almışlardır. Örneğin ünlü Gracchus Kardeşler’in Roma’daki güçlü nüfuzlarında etken olan “halk egemenliği” fikri Hellen devlet görüşünden çıkmadır.
Hellen devlet düşüncesinin etkileri gerek Ortaçağ’da, gerekse yeni devirlerde devam etmiştir. Ortaçağ’da Aristoteles siyaset alanında benzersiz bir üstad olarak kabul edilmişti. Rönesans ve onu izleyen Humanizma devrinde ise Aristoteles’in önemi daha da artmıştır. Fakat buna paralel olarak, Hellence bilen âlimlerin İtalya’ya getirdikleri Platon’un da etkisi başlamıştır. Olabildiğince ideal kurumları içerecek “ideal bir devlet”i o zamanki devletler yerine koymak için yapılan girişimleri teşvik eden faktörlerin arasında özellikle Platon’un “Devlet” (Politeia) adlı eseri başta gelir. Sonra Avrupa’da aydınlar üzerinde çok derin etkiler yapmış olan “tabii hukuk” ve “toplumsal sözleşme” kuramları da sonuçta keza Hellen sofistlerinin görüşlerine dayanmaktadır.
Bilindiği gibi, Hellas’ta (Yunanistan) M.ö. 5. Yüzyılda hukuk; ilahî kabuğundan çıkartılmış, tümüyle insan iradesinin bir ürünü olan ve devlet kurmak için ekseriyet tarafından ortaya konulmuş bulunan bir “toplumsal düzen” olarak düşünülmeye başlamıştı.
DEVAM EDECEK