Dr. Deren Çeker

1) Sayın hocam, toplum nazarında ismi az duyulan, ender rastlanan, bir o kadar da mühim olan bir mesleği icra etmektesiniz; bu bağlamda öncelikle ilginizin nasıl ve ne zaman bu alana doğru yönelmeye başladığını, özetle mesleğinizi nasıl seçtiğinizi sormak isterim.

Bu soruyla aslında hayatımın büyük bir bölümünü sormuş oldunuz. Ben de mümkün olduğu kadar özetlemeye çalışayım..

Adli antropoloji ve dolayısıyla Adli Arkeoloji ile 2006 yılında Kıbrıs’ta Committee on Missing Persons in Cyprus’un (CMP-Kıbrıs Kayıp Şahıslar Komitesi) iki toplumlu adli ekibinin kurulması ile tanıştım. Bu komite 1963-64 ve 1974’te,Kıbrıs’taki savaş ve çatışmalarda hayatlarını kaybetmiş ve kayıp kişi olarak bildirilmiş insanların kalıntılarının bulunması, kimliklendirilmesi ve ailelerine geri verilmesi amacıyla kurulmuştu. Kıbrıs’ın kuzey ve güneyindeki yönetimler bu ekipte görevlendirilecek bilim insanlarını aramaya başlamışlardı. Önce arkeolog ve antropolog poziyonları açtılar.

Savaşı yaşamış bir ailenin ve esir düşmüş bir babanın çocuğu olarak hayatım boyunca bu hikayelerle büyümüştüm. Bu yüzden komitenin kurulma amacı beni çok etkilemişti. O dönemde ortaöğretimde öğretmenlik yapıyordum. Linsansım arkeoloji olduğu için ve diğer tüm şartları sağladığımdan başvuru hakkım vardı. Başvurum kabul edilince öğretmenliği bırakıp komiteye katıldım. Kurulan ilk ekip 6 Kıbrıslı Türk ve 6 Kıbrıslı Rum’dan oluşuyordu. Ben de bu ekipteki arkeologlardan biri olarakgöreve başladım. Yaklaşık dört yıl EAAF (Arjantin Adli Antropoloji Ekibi) ve ICRC (Kızılhaç) uzmanları tarafından eğitim gördükten sonra sayımız artmaya başladı ve ekiplere ayrıldık. 2008 yılında antropologlar antropoloji laboratuvarına geçtiler. Arkeologlar da arazi ekiplerinde yeni katılanlaraliderlik yapmaya başladılar. Ekip lideri olarak 4 yıldan fazlaarazide görev yaptım. Böylece adli arkeoloji hayatımın bir parçası oldu. Arkeoloji mezunu olmama rağmen bunun klasik arkeoloji uygulamalarından çok daha farklı bir alan olduğunu ve özel bir eğitim gerektiğini orada gördüm. Söz konusu insanlardı ve yıllardır onları bekleyenler vardı. Bazen tek, bazen çok, üst üste, öylesine bir yerlere atılmış insanlar.. Bazen toprak altında, bazen bir kuyunun dibinde.. Bu insanları bulmak ve bulundukları yerden çıkarmanın insan hakları ve uygulamalarına göre belli metotları ve prosedürleri vardı. Yıllarca bu kazılarda çalıştım ve ekibimle birlikte yüzlerce kayıp insanı bulup gömüldükleri yerden çıkardık. Bu kazıların öyle bir psikolojisi vardı ki bulunca çok seviniyor, bulamayınca üzülüyorduk. İnsanı ve vicdani duyguların tavan yaptığı bir durum diyebilirim.

Adli arkeoloji ile uğraştığım yıllarda osteoloji bilgimi çok ilerletmiştim. İskeletler her geçen gün daha çok ilgimi çekmeye başlamıştı. Kim oldukları, kişisel özellikleri hakkında ipucu verebilecek şeyler vs.. En çok da, nasıl öldükleri/öldürüldükleri ilgimi çekiyordu. CMP, 2011 yılında antropoloji laboratuvarını genişletme kararı almıştı. Antropolog pozisonu açtılar fakat kiterleri sağlayan biri bulunamadı. Komite üyeleri osteoloji bilgisi iyi olan bir arkeoloğun araziden laboratuvara geçebileceği kararını alınca, koordinatörüm bu pozisyon için uygun olduğumu ve geçip geçmek istemediğimi sordu. Araziyi çok seviyordum ama iskelet incelemesi beni daha çok çekmeye başlamıştı. Teklifi kabul ederek laboratuvara geçtim ve adli antropoloji serüvenim böylece başlamış oldu. Laboratuvar çalışmalarına kısa sürede adapte oldum fakat lisansım arkeoloji olduğu için antropoloji alanında yüksek lisans yapmayı dakafama takmıştım. O yıllarda ne Kıbrıs’ta ne de Türkiye’de Adli Antropoloji yüksek lisans yoktu. Bu yüzden önce Ankara Üniversitesi’nde Paleoantropoloji yüksek lisans ve sonra Fizik Antropoloji’de doktoramı tamamladım. Tezlerimi de adli antropoloji ile ilgili konularda hazırladım. Bu arada CMP antropoloji laboratuvarındaki görevime devam ediyordum. Altı yıl boyunca hiç izin kullanmadım. Tüm izin haklarımı master ve doktora eğitimim için Ankaraya gidip gelmek amacıyla kullandım.

Doktora tezimin konusundan dolayı bir adli tıp uzmanı ilebirlikte çalışmaya başlamıştım. O dönemde de Kıbrıs’ın sahillerine mülteci cesetleri vuruyordu. Bunlar genelde ileri derecede çürümüş cesetlerdi. Diğer taraftan CMP’nin ölüm nedeni tespiti için adli tıp uzmanına gönderdiği iskeletler vardı. İşinin yoğunluğundan dolayı yardıma ihtiyacı olduğu için tamamen gönüllü olarak laboratuvardaki işimden çıktıktan sonra akşamüzerileri adli tıp uzmanı ile birlikte çalışmaya başlamıştım.

2018 yılında KKTC’de Adli Tıp Birimi kurulunca, birimde çalışacak adli antropolog ihtiyacı oldu. Kriterlere uygun olduğum için CMP’deki görevimden ayrılarak oraya geçtim.Adli Tıp’a geçmemle birlikte işin adli tarafını daha da derinden hissetmeye başladım. CMP, sadece savaş kayıplarının kimliklendirilmesi ile ilgilendiğinden orada iskelet analizleriyapıyordum ama burada durum farklıydı. İskeletleşmiş cesetlerin yanında, otopsi yapılması mümkün olmayacak derecede çürümüş, mumyalaşmış, sabunlaşmış, yanmış cesetlerle de, hatta travmaya bağlı ölümlerde adli tıp uzmanı ile birlikte otopsilerde çalışmaya başladım. Böylece adli antropolojinin daha da derinlerine inme fırsatı buldum.

Kısacası bu alana olan ilgim ve ilerlemem hem kendi seçimlerim hem de hayatın beni o tarafa yönlendirmesiyle oldu. Girdiğim her yol bir diğerine bağlandı. Ben de işime dört elle sarıldım ve kendimi geliştirmek için çok çalıştım. Hala çalışıyorum ve 14 yıldır o yolları yürümekten çok mutluyum. Yaptığım işin adli tarafıyla birlikte insani tarafı, ölenlerin ve ailelerinin haklarınıaramasına yardım etmek, onları geç de olsa ailelerine kavuşturmak bu işi severek yapmamın en önemli nedenlernden birkaçı. Aslında buna iş demek istemiyorum çünkü bu benim hayatımın büyük bir parçası ve aslında hayat tarzım. İşten eve döndüğümde veya arkadaşlarımla dışarıya çıktığımda benim için iş bitmiş olmuyor. Bir telefonla herşeyi bırakıp göreve koşabiliyorum. İncelemesini yaptığım insanların aileleriyle sokakta karşılaştığımda sanki aileden biriymişim gibi davranmaları, sarılıp teşekkür etmeleri bunun bir işten daha öte bir şey olduğunun en büyük ispatı. Mesleğimi ben değil de o beni seçmiş gibi.. Başka bir iş yapamazmışım ben, dünyadaki görevim buymuş gibi hissediyorum.

2) Peki sizin için öncelikle Antropoloji, ardından da Adli Antropoloji ne ifade ediyor? Tanım yapmak son derece zor ve kimi zaman da yetersiz sonuçlar doğurabilen bir eylem ancak, bu bilim dallarının tam olarak önemini merak etsek, cevabınız ne olurdu ?

Benim için antropoloji baştan tırnağa insanın kendisi, evrimi, tarihi ve geleceğidir. İnsanoğlu kendini tanımak, anlamak ve bulmak istiyorsa antropoloji okumalıdır. Antropoloji’nin küçük yaşlarda çocuklara onların anlayabileceği düzeyden başlanarak erişkinliğe kadar, okullarda ders olarak verilmesinin gerekli ve önemli olduğunu düşünüyorum. İnsanın biyokültürel bir varlık olduğunu varsayarsak, antropoloji okuyan birinin dünyayı vediğer kültürleri tanımasının, empati ve iletişim kurabilmesinin daha kolay olacağını düşünüyorum.

Adli antropoloji, fiziksel özellikleri belirlenemeyecek kadar çürümüş, iskeletleşmiş, yanmış cesetlerin kemiklerinden/kalıntılarından biyolojik profil oluşturulması (yaş, boy, cinsiyet, dişlere ait özellikler, patolojik bulgular vb), kimliklendirilmesi ve ölüm şekillerinin belirlenmesi safhalarını içeren adli bilimlerin önemli bir dalıdır. Öldürülme/zorla kayıp edilme, uluslararası hukuk kapsamında en ağır temel insan hakları ihlallerinden biridir. Felaket kurbanları olarak nitelendirebileceğimiz bu insanlar, ölüm sonrasında çürüyerek/iskeletleşerek tanınmaz hale gelmiş olsalar bilekimliklerini kaybetmeme, kim olduklarının tespit edilmesi ve ailelerine geri verilme hakkına sahiptirler. Bu insanların aileleri de, kayıp olan yakınlarına ne olduğunu bilme, varsa faillerinin veya şüphelilerin yakalanması ve yargılanması hakkına sahiptirler. Bu sadece bir hak değil, kurbanın ve ailesinin onurunun devlet tarafından korunmasının gerekliliği ile de ilgilidir.

İnsan kemiklerinin incelenmesini gerektiren adli olgularda gerek arazide gerekse laboratuvar çalışmalarında adli antropoloji metot ve tekniklerine ihtiyaç duyulmaktadır. Kimliği bilinmeyen insan kalıntılarının kimliklendirilmesi, toplu ölümlerde karışık insan kemiklerinin tekrardan bir araya getirilerek bütünlenmesi,kemikler üzerinden kişilere ait fiziksel özelliklerin ve ölüm şekillerinin belirlenebilmesi tıbbi ve hukuki açıdan oldukça önemlidir.

Günümüzde insan haklarının hiçe sayıldığı tekli, çoklu, toplu ölümlerde, küresel hareketlilik (mülteciler/turistler vb.) ve daha birçok nedenden dolayı kimliği belirsiz olarak bulunmuş veya kayıp olarak bildirilmiş kişilerin araştırılmaları, bulunmaları ve kimliklendirilmeleri operasyonlarında adli antropoloji ön plana çıkmakta ve bu alanda çalışacak adli antropologlara ihtiyaç duyulmaktadır. Diğer taraftan, insan iskeletlerinden ölüm şekli belirleme oldukça önemli bir konu olup, bu tür olgularda travma bulguları tanımlamalarındaki en küçük bir hata, düzeltilemez sonuçlara neden olabilmektedir. Bu olgularda görev alacak kişilerin insan kemikleri üzerinde uzman kişiler olması güvenilir sonuçlar alınması açısıdan önemlidir. Bu kişiler bu alanın eğitimini almış adli antropologlar olmalıdır. Adli antropologlar dışında farklı dallardan kişilerin bu olgularda görev alması sakıncalı olmakla birlikte bana göre yanlış bir davranıştır. Çünkü hatalı bir travma tanımı, hatalı bir ölüm şekli tanımlamasına neden olabilir, hukuki yetkililer bu bulgulara bakarak masum bir kişiyi ölümden sorumlu tutabilir, cinayet olan bir vakayı intihar olarak değerlendirebilir veya bir cinayet kaza olarak değerlendirilip fail serbest kalabilir. Bu yüzden adli olgularda insan iskeletleri incelemeleri nitelikli bir çalışma gerektirir. Bu olaylara dahil veya olaydan sorumlu kişiler için ve maktülün ailesinin geleceği açısından bu analizlerin sonuçları hayati derecede önemlidir.

3) Çalışmalarınızda, özellikle yüksek lisans tezinizde Antikçağ’a ilişkin konular üzerine eğiliyor olmanız, tarihle ya da özel anlamda Eskiçağ ile hususi bir alakanız olduğunu mu gösteriyor ?

1998 Bilkent Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi mezunuyum. Dolayısıyla Antikçağ ile alakam buradan geliyor. Yüksek lisansımı Paleoantropoloji Ana Bilim Dalı’nda yaptığım için de antik dönem iskeletleri üzerine çalışmıştım. Bu çalışmalarda antik iskeletler üzerinde görülen travmaları, adli antropolojik incelemelerde tespit ettiğim travmalarla karşılaştırdım.

İşim gereği antik dönem gömü adetlerini bilmem gerekiyor. Bir gömü yeri bulunduğu zaman iskeletin kemik doku yapısından, genel görünümünden, yatış pozisyonundan ve çevresi ile olan ilişkisinden bunun antik mi yoksa günümüze daha yakın bir gömü mü olduğunu, ritüel gömü mü yoksa bir adli vaka mı olduğunu tespit edebilmem gerekiyor. Bu yüzden eskiden günümüze kadar tüm gömü çeşitleri ile yakından ilgiliyim.

4) Bilhassa sizi kendine çeken, bütün diğerlerinden ayrı olarak en çok zevki aldığınız çalışma konusu hangisi olmuştur ?

Daha önce de belirttiğim gibi CMP’de çalıştığım yıllarda kişilerin ölüm şekli, nasıl öldürüldükleri hep ilgimi çekmişti. Laboratuvarda çalışırken biyolojik profil belirleme yanında travma tanımlaması zaten görevlerim içerisindeydi. Kimliklendirme yapıldıktan sonra kayıpların ailelerine geri verilme sürecinde ‘family viewing’ denilen bir safha vardı. Bu safhada, ilgili vakada çalışan arkeolog, antropolog ve genetik uzmanları kimliği belirlenen kişilerin aileleriyle bir araya geliyor ve soruları cevaplıyordu. Bu görüşmeler psikologlar eşliğinde yapılıyor ve aile yakınları kendilerini hazır hissederlerse iskeleti görüyor ve inceleme yapan antropoloğa sorular sorabiliyorlardı.

Görüşmesine her girdiğim vakada ailelerin sorduğu ilk iki soruhiçbir zaman değişmiyordu. ‘Nasıl öldü?’ ‘Çok acı çekti mi?’…Benim de en çok ilgilendiğim konu buydu. İnsan kemiklerinden travmaya bağlı ölüm şekli belirleme.. Ama onların da sorması beni çok etkilemişti. Böylece doktoramı bunun üzerine yapmaya karar verdim ve bir adli tıp uzmanı gözetiminde travmaya bağlı ölümleri araştırmaya başladım. Araştırdıkça beni daha da içine çekti ve sonunda kendimi Adli Tıp Birimi’nde buldum zaten.

5) Adli Antropoloji çok geniş sahalar üzerine bilgi üretimi yapabiliyor, bir kemik analizi üzerinden bölge ve döneme ait sosyo-ekonomik analizler dahi gerçekleştirebiliyorsunuz; sizin bu hususta vardığınız en ilginç sonuçlardan birini sorsak, kısaca ufak bir bulgudan en çok nerelere kadar vardığınızı söyleyebilirsiniz ?

Evet insan kemiklerinden veya dişlerinden birçok bilgi elde edilebiliyor. Adli antropolojide kemikler ve dişler DNA için çokönemli. Küresel hareketliliklerin takibi de yapılabiliyor (turistler, mülteciler vb). Kemik, diş, saç ve tırnaklardan kişinin nerede doğduğunu veya uzun süredir nerede kaldığını, yakın seyahat geçmişini veya beslenme şekillerini bile öğrenebiliyorsunuz.

Benim bu konuda deneyimlediğim birçok olgu var. Bir keresinde bir türlü DNA eşleşmesi yapılamayan bir vaka vardı. DNA sonucu kimliklendirmek için gereken eşiğin altında çıkıyordu. Bu kişinin kafatasının bir bölümünde bir antemortem (ölüm öncesi) travma bulgusu vardı. Muhtemelen kişinin günlük yaşamında başından bir kaza geçmiş ve yüzünün bu bölümündeki kasları kullanamıyor olmalıydı. Dolayısıyla bu durum fiziksel görünümüne de yansımıştı. Binlerce kayıp insanarasından kişiyi fotoğrafından belirleyerek kim olduğunu bulmuştuk.

6) Antropoloji ya da doğrudan Adli Antropoloji alanında çalışmak isteyen gençlere tavsiyeleriniz neler olurdu ?

Alanım adli antropoloji olduğu için bu konuda tavsiye vermem gerekirse, öncelikle bu alanı sevmek gerektiğini söylemem gerekir. Herkes ölülerle çalışmak istemeyebilir. Adli antropojide çeşitli şekillerde ölmüş, bazen iskeletleşmiş, bazen çürümüş, kokuya dayanmayı gerektirecek zor koşullarda ve esnek saatlerde çalışmanız ve bunları yaparken her zaman dinç, ruhsal ve fiziksel olarak sağlıklı kalmanız gerekecek. Ben bunların hepsinin üstesinden gelirim, zaten istediğim bu derseniz kesinlikle bu konuda eğitim alıp çalışmaya başlamalısınız derim. Avrupa’da, Amerika’da ve 2015’den beri Türkiye’de Adli antropoloji yüksek lisans ve doktora programları var. Burada eğitiminizi tamamlayın, yazları gönüllü olarak adli ekiplerde çalışın. Dünya çapında birçok adli ekibin sunduğu gönüllülük fırsatlarından veya internship programlarından yararlanın. Adli antropoloji teorik olarak öğrenilebilecek bir alan değil. Okulun size sağladığı olanaklarla yetinmemeniz, kendinizi geliştirmeniz gereken bir alan. Adli antropolog olmak isteyen birinin ileri derece osteoloji bilgisine sahip olması gerekiyor. Bu yüzden bu arkadaşlara eğitim yıllarını laboratuvarda çalışarak geçirmelerini öneririm.

7) Hayatınızda dönüm noktası olarak kabul edebileceğiniz hocalarınız kimlerdir ? Bu kişilerin ne gibi yararlarını gördünüz ?

Kronolojik olarak sıraya koymam gerekirse öncelikle EAAF’ın (Equipo Argentino de Antropología Forense) yani Arjantin Adli Antropoloji Ekibi’nin kurucularından ve hala başkanlığını yapanAdli Antropolog Luis Fondebrider. Yıllarca birlikte çalıştığım ve bana mesleği öğreten kişidir kendisi. Onun sayesinde alanda ilerledim ve uzmanlaştım.

Daha sonra, Ankara Üniversitesi Antropoloji bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ayla Sevim Erol. Master ve doktora tezlerimin danışmanı ve akademik hayatımda her zaman arkamda duran ve desteğini hiçbir zaman esirgemeyen sevgili hocam. Antropoloji eğitimine onun desteğiyle başladım ve akademik yönüm onun sayesinde gelişti. Onun sayesinde arkeolog olarak başvurduğum üniversiteden antropolog ünvanı alarak mezun oldum.

Son olarak Adli Tıp Birimi’ndeki şefim Adli Tıp Uzmanı Dr. İdris Deniz. Doktora tezim sayesinde tanıştığım ve alanımda bana farklı bir dünyanın kapısını açan kişi oldu. Onun sayesinde adli antropolojiyi her yönüyle icra etmeye başladım ve bilgime bilgi kattım. Şu anki pozisyonumu ve tecrübelerimi kendisine borçluyum.

8) Alanınız ile alakalı olması zaruri olmaksızın, önerebileceğiniz, yaşamınızda etki yaratan 3 kitabın isimlerini rica edebilir miyiz ?

  • Skeletal Trauma: Identification of Injuries Resulting From Human Rights Abuse And Armed Conflict (Erin H. Kimmerle, ‎Jose Pablo Baraybar)
  • Human Osteology (Tim White)
  • Developmental Juvenile Osteology (Louise Scheuer&Sue Black)

9) Peki ya 3 sinema filmi..

  • The Sacrament: Joe Swanberg, AJ Bowen, Kentucker Audley
  • Hide and Seek: Robert De Niro, Dakota Fanning.
  • Seven: Brad Pitt, Morgan Freeman

10) Hangi dilleri biliyorsunuz ? Hangilerini öğrenmeyi çok istersiniz ? Neden ?

İngilizce biliyorum. Uluslararası organizasyonlarda adli antropolog olarak çalışmak istiyorsanız ingilizce bilmeniz şart. Derdimi anlatacak kadar da Yunanca biliyorum. Aslında Yunanca derslerine 2004’de başlamıştım. Bir Rum lisesinde akşam derslerine gidiyordum. Fakat CMP’de çalışmaya başlayınca vakit ayıramamaya başladım. Halbuki 4. sertifikayı da almıştım ama sonunucuyu alamadan bırakmak zorunda kaldım. O yüzden hep içimde kalmıştır. Tamamlayabilmeyi isterdim. Bunun dışında İspanyolca bilmek iyi olurdu. Özellikle Arjantinliler Adli antropolojide oldukça aktif.

Röportajımıza katılma teklifimizi kabul ederek bizleri kırmayıp, değerli vaktinizi ayırdığınız için sizlere kalpten teşekkür ediyoruz; akademik kariyerinizde ve reel hayatınızda başarılar dileriz.

Ben teşekkür ederim. Sağlıkla kalın..

Dr. Deren Çeker

KKTC Sağlık Bakanlığı Adli Tıp Birimi

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Lefkoşa.

Röportaj : ETEM DÖNMEZ

3 thoughts on “Adli Antropoloji Üzerine Sohbet / Dr. Deren ÇEKER”

  1. It’s a pity you don’t have a donate button! I’d certainly donate
    to this excellent blog! I suppose for now i’ll
    settle for book-marking and adding your RSS feed
    to my Google account. I look forward to brand new updates and will talk
    about this site with my Facebook group. Talk soon!

  2. Thank you for the auspicious writeup. It in fact was a amusement
    account it. Look advanced to more added agreeable from you!
    However, how can we communicate?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir