IV. Amenofis olarak bildiğimiz ve adı Yunancaya uyarlanmış olan Mısır firavunun asıl doğum ismi Amenhoteptir. Anlamı ise tanrı (amon) hoşnuttur. Mısır’ın önemli bir şehri olan Amarna kentinde ele geçirilen 300 den fazla tablet bir bakıma dönemin süper güçlerinin arasındaki çatışmaları gözler önüne sermektedir. Elbette bu çatışmalar arasında sıkışıp kalan minimal devletlerin hali hazırdaki durumları hakkında da ip uçları vermektedir. Bu tabletlerin (mektup olarak bilinir. ) dönemin firavunları haricinde Akhenaton ve kendisinden sonraki idareci I. Amenofise ait oldukları bilinmektedir. Bu mektupların içerik bakımından kendilerini ilgilendiren ve küçük devletlerin Mısır idaresinden istediği çeşitli desteklerin bir ara yüzüdür. Bu dönemin küçük krallarından biri vardır ki stratejik bakımdan önemli bir mevkiye yerleşik olan Amorilerdir. Amorilerin baskın karakterinden mütevelli bölgede bir Amori kültürünün yaygınlaşıp, kabul gördüğünü söylemek mümkündür.

Bu yüzyıl önemli gelişmelere gebe olurken yarım yüzyıl boyunca etkin hakimiyet sahaları içerisinde yer alan III. Amenofis ve

Akhenaton dönemleri oldukça çalkantılıdır. (b.c 1390 – 1330) Bunun önemli bir nedeni de şüphesiz Akhenatonun din anlamında giriştiği devrimlerden ileri gelmektedir. Önceden beri Aten kursuna tapınmakta olan dindar firavun meydana getirmiş olduğu inanç biçimi tek tanrılı inanca mensup olduğu görüşünün vadesini doldurduğuna inanmaktayız. Akhenaton, antik Mısır’ın tüm tanrılarını reddetmiş ve öyle ki; başkenti Güney el- Amarna’ya taşımaktan da çekinmemiştir. İktidar sahibi olmasından ötürü güç ve hakimiyeti elinde bulunduran Akhenaton, aslında bir bakıma kendine inananları aynı çatı altında toplamamış, saray erkanı zorunlu olarak o çatının altına girmeye itilmiştir. Akhenatonu Musa veya Yehovacılık inancıyla özdeşleştirmeye çalışmak o dönem itibariyle bir anlam ifade etmediği gibi tek tanrı inancını bina eden bir firavun gibi görünmesini de anlamsız kılmaktadır. Yapısal anlamda tek tanrı inancına sahip olduğuna dair çıkan görüşler ve bunun aksine Akhenatonun 3 farklı tanrıya inandığını bilmek, bu görüşü boşa çıkarmaktadır. Bunlardan biri Firavunun yanından asla ayırmadığı Aten Kursu, biri Maat diğeri ise şüphesiz kendisidir. İnanç biçimi açısından meydana gelen bu düzenleme hem Musa hem de Yehovacılıktan uzak kaldığı gibi aynı zaman da kendi içinde çelişkiye düşmektedir.

Bu dönemin en çok öne çıkan durumlardan biri de Suriye- Filistin bölgesinde yaşanan karmaşa dönemidir; bu dönem siyasi çekişmelerden ziyade güç gösterilerinin yoğun yaşandığı bir dönemi de ifade eder. Yerel krallıklar arasında yaşanan sorunların eprikrizi her daim Mısır saraylarında vuku bulmuş ve yardım taleplerini ileten mektup dizileri firavunların gündemini sık sık meşgul etmiştir. Bu mektupların tek bir amacı vardı; Mısır hükümetinin gücü karşısında ezildiklerini ve Firavunun birer köleleri olduğunu anlatan mektupların karşılığını alabilmek. Her yerel krallık Mısır devletinin çıkarlarını gözettiğini ifade ediyor olsa da ne ölçüde samimi oldukları aslında firavunu pek de ilgilendirmiyordu. Çünkü Mısır bürokrasinin asıl amacı vergilerin zamanında ve eksiksiz ödenmesini sağlamaktı. Mısır, Cennani toplumlarına daha evvelde beslediği kinden ötürü bu güçler arasındaki çatışamalara pek ilgi göstermediğini söylebiliriz.

Mektuplar arasında en dikkat çeken unsur şüphesiz Habiru saldırılarılarıdır. Bu saldırıların faaillerini köken bakımından nereye dayandığı konusu bir tartışma konusudur. Birtakım görüşler mevcuttur ki bunlardan birtanesi, bunların birer göçebe istilacılar oldukları yönündedir. Dikkate değer bir başka görüş ise bunların, İsraillerin Cennan istilası ile anıldığıdır. Oysa bu görüşleri askıya almayı vazife bilerek, Habiruları tüm Yakındoğu boyunca yazılmış yazıtlarda Orta Tunç Çağına tarihlendirmek mümkündür.

Mısır siyasetinde de etkilerini gördüğümüz, bir bakıma başıboş, eşkıya ve hatta gerilla olarak tanımlayabileceğimiz Habirular Mısır yazıtlarında Apiru olarak zikredilmişlerdir. Apiru kelimesi köken bakımından Sami dillerine mensup bir kelime olarak da düşünülmektedir. Apiru yapı bakımından Hebrem (İbrani) sözcüğü ile aynı kökten geldiğini söylemek dilbilimcileri tarafından mümkündür. Apiru (Hebrew) bir bakıma yerleşik hayata geçmeyen ve siyasi anlamda da bir mevkide olmayan İlk İsraillere çevre komşuları tarafından verilen bir adlandırmadır.

Buna kanıt olarak Kitab-ı Mukaddes, Geç Tunç Çağının sonunu işaret eden Yehovacılığın ortaya çıkışı ile yazılan arkaik bir manzumedir.

“Ve onlar ayrı yaşayan insanlar ve onlar kendilerini uluslardan saymıyorlar. (Sayılar 23:9 )”

Birtakım görüşler Yehovacılığa ilk inananların Apiru- Hebrewler olduğunu ileri sürmektedir. Bu görüşlerin ilerleyen dönemlerde gerçekleşecek siyasi bir unsurun yüzyıllar sonra Yehova’ya tapanlar olarak görmek mümkündür. Ancak dile getirilmeye çalışılan, nitekim tam manasıyla bir düzensizlik kavramı ile özdeşleşmeden etnik bir yapıya bürüneceğini de ifade etmek gerekir. Buna yakın bir anlam olarak, eş anlam paradosi de karşımıza çıkar; çoğu tarihçi bu anlamı Yahudi olarak masaya yatırırlar.

“Sekiz günlükken sünnet oldum. İsrail soyundan, Benyamin oymağından, özbeöz İbrani’yim. Kutsal Yasa’ya bağlılık derseniz, Ferisi’ydim.” (Filipililer 3:5 )

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir